1 Ağustos 2012 Çarşamba

Lastik Botlar

Karanlıktı. Etrafta yağmurun huzur verici sesinden ve lastik botlarımın şapırtılarından başka ses yoktu. Elimdeki torbanın ağırlığı cılız kollarımı güçsüz düşürüyor, yürüyüşümü yavaşlatıyordu. İskeleye varmama az kalmıştı. Korkuyordum aslında. Bu işe nasıl bulaşmıştık hala anlayamıyordum. Bunu yapmayı neden kabul etmiştim onu da hatırlayamıyordum. Onu taksim taksim taşımaya karar vermiştim. Başka çarem yoktu. Kalanlar arabamda beni bekliyordu. Normalde uykumdan asla feragat etmeyen ben, can dostum dediğim insan için bu fedakarlığı yapmayı kabul etmiştim. Sonuçta ikimizin de bu işten çıkarları vardı. Sanırım benim çıkarım daha ağır basıyordu ama işin kolay kısmını üstlenmiştim. Çok canı yanmış mıydı acaba? Şimdi bunları düşünmenin zamanı değildi. Hava aydınlanmadan işimi bitirmeliydim. Bu düşüncelerle iskeleye gelmiştim. Son bir gayretle gücümü toplayarak torbayı denize savurdum. Önce batmadı. Panik olmuştum. Neredeyse denize atlayıp torbayı geri alacaktım. Neyse ki planımız işe yaradı ve torbanın içindeki taşlarla beraber o da batmaya başladı. Vakit kaybetmeden arabaya geri döndüm. Şu anda ne yapıyordu acaba? Beni bu işte yalnız bıraktığını düşünmeye başlamıştım. Evet işin zor kısmını kendisi halletmişti sağ olsun ama yine de bu ondan kurtulmaya çalışmanın kolay olduğunu da göstermiyordu. Bagajdan kalan parçaları da aldım. Daha hızlı olmalıydım. Vaktim kalmamıştı. Birkaç saat sonra hava aydınlanacaktı ve eğer yetiştirebilirsem mutlu son, daimi özgürlük beni bekliyordu. İçimde bir ferahlama hissettim. Aynı yolu tekrar yürümeye başladım. Yağmur şiddetlenmişti. Ayaklarım çamurların üstünden kayarak sanki benden ayrılarmışçasına ilerliyorlardı. Sanki birazdan torbanın içindekiler hareket etmeye başlayacak, "Neden?" diye soracaklardı. "Üzgünüm bunu sana yapmak istemezdim." Üzgün müydüm gerçekten? Bütün hayatım boyunca daha doğrusu kendimi bildim bileli bunu istememiş miydim? Bilmiyordum. Zaten bunları düşünmek için artık çok geçti. Yolu yarılamıştık hatta yarıdan da fazla. Yüzünde gördüğüm son ifade nasıl da kazınmıştı aklıma. İş bittiğinde aklıma gelen tek şey o ifade olmuştu. Çaresiz, şaşkın, her şeyin bir yalan olmasını dileyen bakışlar... Elimdeki son üç torbayı da, bir önceki gibi sırayla denize fırlattım ve hepsinin teker teker batmasını izledim. En ağır olan torbayı ilk seferde atmıştım herhalde yoksa üç torbayı birden aynı anda taşımama imkan yoktu. Keşke geri dönüşümlü torbalara koysaydım diye düşündüm aniden. Şimdi bunların yok olması yüz yıllar sürecek. Bu gecenin bedeli olarak yüz yıllar... Ama o bana yaptıklarından sonra bunu bile haketmiyordu. Hava aydınlanmaya başlamıştı. Artık eve dönme zamanıydı. Lastik botlarımı bagaja fırlattım ve topuklu ayakkabılarımı giydim. Yağmur da hafiflemişti ne de olsa. Suç ortağım olan lastik botlarım biliyordu bir tek bu gece aslında nerede olduğumu. Beraber işlemiştik bu suçu. Benim gibi sakin, sessiz birinden beklenmeyecek şeylerdi bu gece yaptıklarım. İnsanların üzerimde kurdukları tabuları yıkmış, yerle bir etmiştim bu gece. Yapmıştım işte. Bir tek ben biliyor olsam da yapmıştım. Eve gidip sıcak bir duş aldım. İşle ilgili bir kaç detaya göz attım. Yatmaya gidecekken suç ortağımla göz göze geldik bir an. Girişteki portmantonun yanında duran paspastaydılar şimdi. Gözlerimi kaçırdım ondan. Haklı olduğumu biliyordu. Anlamak zorundaydı. Haketmişti bu sonu. Uyandığımda güneş tepedeydi. Perdelerimi kapatmayı unutmuştum demek ki. Dün geceki can sıkıcı durumu hatırladım yine. Üstümden bir yük kalkmıştı aslında. Televizyonu açıp mutfağa girdim. Parmağımdan akan ılık kanla elimde tuttuğum bıçağı fark etmem bir oldu. Ondan da çok kan akmış mıydı acaba? En çok neresinden akmıştı? Ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi işe gittim. Bu soruları kendime değil diğer suç ortağıma sormam gerekiyordu. Ama sanki hiç tanışmıyormuşcasına birbirimizin gözlerine bakamıyorduk. Yalnız kalmaktan korktuğumuz için ikimiz de tüm gün kalabalığın arasına saklanıyorduk. Günlerdir lastik botlarımı kaldırmamıştım paspasın üzerinden. Temizlikçiyi de çağırmıyordum eve suç ortağımı görmesin diye. Bir hafta sonra televizyonda gördüğüm bir haberle kendime geldim. Silivri yakınlarında bir sahilden çıkan cesetten bahsediliyordu haberlerde. Yaklaşık iki haftadır suda olduğu için kimliği tespit edilememişti. Zaten edilse de paramparçaydı. Hayat çok tuhaftı gerçekten. O lastik botları bana o almıştı. Şimdiyse bana aldığı tek hediye olan suç ortağımla yarattığımız eserin sonucunda, üç kuruşluk torbaların içinde paramparçaydı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder