28 Ağustos 2012 Salı

Sanal Canavarlar

Facebook, Twitter, Tumblr, Blogger ve daha birçoğu...

Muhtemelen hepimiz bu ve türevi sitelerin müptelası olmuş durumdayız. Bilgisayarın ya da telefonun ekranına kilitlenmemiş, hipnotize olmuş gibi bakmayan ve her sıkıldığında ilgisi o tarafa kaymayan bir kişi bile bulmak epey zor. Değişiklik arayışıyla başlayan ve sigarayla alkol kadar kötü bir bağımlılık yaratan bu sanal ortamlar hepimizi esir almış durumda. Özellikle yaz aylarında veya yapacak bir işimiz olmadığında hemen kendimizi bu sanal canavarların kucaklarına atıyoruz. Onlar da bizi zehirli kıskaçlarıyla yakalayıp saatlerce bırakmıyorlar.

Kendi adıma; benim acilen elime kağıt kalem almam ve bilgisayarın klavyesinden yavaşça uzaklaşmam gerek. Bu durumun düzelmesi için ders çalışmak bile daha iç açıcı görünüyor. Çoğu zaman doğal, bu sanallıktan ve yapaylıktan uzak bir şekilde yaşamak istesem de telefonumu kapattığımda açmam en fazla bir saat, facebook hesabımı kapattığımda bir gün, bir sonraki tweetimi atmam da yine en fazla bir saatimi alıyor. Ekrana yapışıp kalan gözlerim sanki beynimden bağımsız hareket ediyor ve beynim "Ayrıl!" komutu verse de gözlerim başının dikine gidiyor ve söz dinlemiyorlar.

Sonuç: Kan çanağı olmuş gözler, uykusuzluktan morarmış göz altları, saatlerce aynı yere bakmaktan dolayı tutulmuş bir boyun ve bu sanal canavarlara tekrar kavuşmak için sayılan saatler.

Sabah kalkar kalkmaz yüzümüzü bile yıkamadan ve yatağa girdikten sonra uykuya dalana dek bu canavarlara göz atmadan duramıyor, onlardan kopamıyoruz. Olmayan bir dünyada yaşıyor gibiyiz. Her canımız sıkıldığında bu canavarlara sığınmak yaratıcılığımızı ve hayal gücümüzü sıfıra indiriyor. Geçmişte televizyon bile olmayan evlerde nasıl eğleniliyordu merak ediyorum doğrusu. Öyle ki; televizyon seyretmeyi çok seven, hatta bu uğurda daha üç yaşında gözlerini bozmuş olan ben, bu sanal canavarlarla karşılaştırıldığında televizyonun o kadar da eğlenceli olmadığını düşünmeye başladım. Teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki, geride kalan her şeyi büyük bir acımasızlıkla sonsuza dek kaldıkları yerde bırakıyoruz. İnternetten daha vizyona bile girmemiş filmleri izlemek varken televizyondaki dizilerin yeni bölümlerini bir hafta beklemek niye?

İnsanoğlu, artık yürümeyi bırakıp koşmaya başlamış olan teknoloji karşısında büyük bir açlık ve tatminsizliğin içine düştü. İnternet öyle bir yer ki kişilere her türlü imkanı sağlayarak onlara olmadıkları kişiler olma imkanı sunuyor ve yetersizliklerini örtme fırsatı veriyor. Hal böyle olunca da çoğu kişi bu sanal canavarların döl yatağına sığınıp oradan çıkmamak suretiyle gizlendiği yerden hayatını sürdürüyor. Ya da özendiği hayatı mı demeliyim? İnsanlar bütün işlerini internet üzerinden, oturur vaziyette halletmeye çalışıyorlar. İnsan ilişkilerinin zayıflamasını geçtim, duygular bile internet yoluyla ayaklar altına alınmış durumda. İnsanlar; üzüntülerini, sevinçlerini, aşklarını sanal ortamlarda sessiz haykırışlarla dile getiriyorlar. Alıştıkları bu durumun dışına çıktıklarında da afallayıp kalıyorlar. Gerçek ilişkiler kurmaktan yoksun olan bu kişiler gerçek hayatta da asla istedikleri şeyi bulamıyorlar. Daha da fenası ne istediklerini dahi bilmiyorlar.

Bu saatten sonra ne kadar istesek de yalın, doğal bir hayata sahip olamayız, var olan düzeni reddedip kendimizi dışlayamayız.

Maalesef toplumun gereklerinden biri de bu: "Ayak uyduramayan dışlanır."

Ancak demem o ki bu sanal canavarlardan ne kadar uzak durursak o kadar iyi. Bizi renkli şekerleriyle kandıran bu canavarlar;  çok geç olmadan kendimizi frenlemezsek, hayatlarımızda ve kendimizi ifade ediş şekillerimizde kalıcı hasarlar bırakarak bizi sıradanlaştıracak ve eminim ki; kimse kendisinin tıpa tıp aynısı insanlarla dolu, renksiz bir dünyada yaşamak istemez. Monotonluktan kurtulmak isterken kendimizi robotlaşmış bir dünyanın girdabında bulmadan önce, bu gidişata dur diyemesek de "Yavaş ol" diyebiliriz. En azından bu sanal canavarların gerçekliğin dışında olduğunu kendimize hatırlatarak, onlara çok bağlanmadan ve oyalanacak başka şeyler de bularak yaşayabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder