19 Ağustos 2012 Pazar

Bayram Şekeri

Şu meşhur sözle başlıyorum yazıya: "Nerede o eski bayramların tadı?"

Yaşını başını almış insanların fi tarihinden önceki anılarını yad ettiği bu cümle bugün doğruluğunu bana ispat etti. Bir şeye sahipseniz, onun içindeyseniz yokluğunun nasıl bir şey olabileceğini tahmin edemezsiniz. Bugün anladım ki aile ilişkileri bitmiş. Bayram sevinci falan hak getire. Ben de başucuma konan bayram ayakkabılarının heyecanıyla uyumazdım ama günümüzde durum yine de vahim. Herkes kendi derdine düşmüş, bayram ziyaretleri; tatile çıkmayanların, birkaç aile büyüğünün evinde bir iki saat oturmasına dönüşmüş. Bu kadarını bile yapanlara şaşırmak gerek aslında ama bir şeyi yapacaksan ya tam yap ya hiç yapma görüşünde olduğum için bu tip ziyaretlerde durumun vahimliği, zavallılığı daha bir ortaya çıkıyor sanki.

Küçüklüğümden hatırladığım bir bayram manzarası:
Annemler, teyzemler, anneannem, annemlerin halası ve böyle sürüp giden kalabalık bir gurupla uzun bir masaya oturmuşuz. Yemekler yeniyor, sohbetler ediliyor, etrafta çatal bıçakların mekanik, ruhsuz ve acınası tıngırtısı değil, gülüşmelerin sesi yankılanıyor. Öyle yedi içti kaçtı misali bir iki saatlik oturmalar da değil bunlar. Öğlen gidildiyse hava kararıncaya kadar orada kalınıyor. Ailenin küçükleri arka odalarda maziden kalma eşyaları karıştırıyor ya da büyülenmiş gibi televizyon izliyor. Benim yaptığım her ne kadar anlamasam da büyüklerin sohbetlerini dinlemek, onların mimiklerini incelemek, neye güldüklerini irdelemek olurdu. Eve dönüldüğünde aklımda renkli anılar, yüzümde ufak bir tebessüm kalırdı.

Şimdiki manzaraysa şu:
Ya ölümün pençesine kurban gitmiş ya da kendilerini tatilin sıcak ve zoraki bayram kutlamalarından uzaktaki kollarına atmış kişilerin yokluğu nedeniyle, o kalabalık aileden yarıya inmiş kişi sayısıyla yemek yeniyor. Çoğu kişi anlamsız bir küslüğün esiri olmuş kendi akrabasına yabancı düşmüş ve bayram yemeğinin masasındaki yerlerini kaybetmişler. Bu masada yer bulanların suratları da mahkeme duvarı, gözler asla birbiriyle buluşmuyor, neşeli sohbetlerden eser kalmamış, duyulan tek ses ağız şapırtıları ve çatal bıçakların soğuk, tenekemsi tınısı.

O heybetli kalabalıktan arta kalanlar da birbiriyle konuşmamak için "blackberry" "iphone" lara can hıraş sarılmış, zoraki bir görev yerine getiriliyor. Bayram kutlamalarının yerini akıllı telefonlardan atılan toplu mesajlar ve "broadcast" ler almış. Gençler sanki ruhları emilmişçesine duygusuzca bu eziyetin bitmesini bekliyorlar. O hınzırca büyüklerin sohbetini dinleyen küçüklerden hiç bir iz kalmamış içlerinde. Harçlık verme formalitesi için bile el öpmekten kaçınılıyor, bir tebessüm çok görülüyor ve nihayet görev son bulduğunda yüzlerde bir rahatlama ifadesi beliriyor. O "nerede eski bayramların tadı?" diyerek iç çeken yaşlılardan geriye de gidenlerin arkasından hüzünle bakan üzgün suratlardan başka bir şey kalmıyor. Kimi "artık başka bir bayrama" diyerek kendini avutuyor, kimiyse bu ruhsuz zoraki görev saatleriyle  bile yetinmeye çalışıyor; hayallerindeki eski bayramın asla geri gelmeyeceğini içten içe bilerek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder