23 Temmuz 2012 Pazartesi

Adım Adım Evrim

Kelimelerin yetmediği zamanlar vardır. Israrla ulaşmak istediğin ama ne kadar çırpınırsan çırpın ulaşamadığın, kalın duvarlarına çarptığın insanlar vardır. Söylemek için çıldırdığın ama söyleyemediğin, söylesen de karşı tarafın anlayamayacağı sözler vardır. Tam her şey düzeldi derken hiç ummadığın bir anda tepe taklak olan dünyanın yıkıntıları altında ezildiğin anlar vardır.
Böyle anlarda üstündeki laneti bir türlü kıramadığını düşünür, umutsuzluğa düşüp vazgeçersin. Kadere sövmekle kadere boyun eğmek arasında kalırsın. Hiç bir şeyin değişmeyeceğini bildiğin için; içinde kopan fırtınayı dindirmek, sessiz isyanını bastırmak zorunda kalırsın. Kimi yürür geçer kendini kendisine hapseder; kimi bağırır, söver, isyan eder; kimi neşelenir, gizler. Kendinden kaçsan da, aynaya bile bakamasan da beynini küçük, çirkin bir kurtçuk gibi kanata kanata kemiren şey hep oradadır. Sanki aklının bir köşesinde yeni bir oda açılmıştır ve o odada asla kurtulamadığın, yapışıp kalmış olan ve kazıyıp atamadığın düşünceler barınır. Bu düşünceler senin gölgen gibidir. Sen kaçmak için ne kadar hızlı koşarsan, o gölge senin peşinden o kadar hızlı gelir. Zamanla alışırsın hatta öyle alışırsın ki o gölge seni takip etmeyi bıraktığında sen onu takip etmeye başlarsın.
Koca bir boşluktasındır. Etrafındakiler seni anlamaz, iyice yabancılaşırsın, dışlanırsın, insanları sıkarsın. Çünkü çoğu insan sabırsızdır, anlayışsızdır, bencildir, basit düşünür, senin karışıklıklarını anlayamaz anlamak da istemez. Sen "garip"sindir, onlar "normal". İnsanoğlunun beyni unutkandır, acımasızdır, siler atar anıları gözünün yaşına bakmadan... İnsan beyni o kadar kurnazdır, o kadar işini bilir ki sen ne kadar karşı koysan da karşısında dimdik duramaz, yıkılırsın çaresiz. Beyin öyle sinsi bir şeydir ki kendi sahibine bile oyunlar oynar, kandırır, acı çektirir. Kendi nasıl isterse öyle yönlendirir seni. Sonunda bir de bakmışsın ki sen artık eski sen değilsin.
Aynı şeyleri düşünemezsin, eski sen gibi konuşamazsın. Aynada gördüğün yüz senin değildir artık... Beynin ezeli rakibi olan kalbin bile onun etkisindedir şimdi. Katılaşmış, üzeri kalın bir perdeyle örtülüp kabuklaşmış, his geçirmez olmuştur. İnsanlar buna "güçlü olmak, ayakta durmak" der. Ama güç değildir bu, tam tersine kalbin de beyninin boyunduruğu altındadır artık. Mantık denen şey de devreye girmiştir. Beynin sağ kolu olan mantık... Her olayda sana karışmaya başlar, her muhakemede galip gelir. Artık beyin yalnız değildir. Kalbini esir almasıyla mantığın da güçlenmiştir. Birlikte yavaş yavaş ruhunu da ele geçirmeye çalışırlar.
Baştan aşağı ruhun da donduğunda ayakta durmanın da bir anlamı kalmamıştır artık. Sen de diğer "robot-insanlar" kervanına katılmışsın demektir. Bu saatten sonra sen de onlardan biri olduğun için yadırganmazsın. Şimdi sen de "normal" sindir. Tam da onların istediği gibi. Hayat denen tiyatro sahnesinin, istediği gibi oynatabileceği kuklalarından biri de sen olmuşsundur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder