19 Ocak 2013 Cumartesi

Bitmemiş Hayat



Michael hayatı boyunca eğlenceli bir o kadar da düşüncesiz bir insan olmuştu. Hareketlerinin getireceği sonuçları düşünmez yarın ne olacağını umursamazdı. Ona sadece Michael dememi ister, benimle yaşıtıymışım gibi arkadaşlık ederdi. Zekası akıl almaz derecedeydi ve bu da benim ona her geçen gün daha da hayranlık duymama neden olmuştu. Yaptığı şey de bunun en büyük kanıtıydı işte.

Onu kaybettiğimizde 67 yaşındaydı. Hepimiz çok şaşırmıştık. Ölümün en beklenmedik anda, en beklenmedik yerden vurması herkes için büyük bir darbe olmuştu. Birkaç gün önce kalp krizi geçirmişti ve onu hastaneye yatırdığımızda hala espriler yapabilecek kadar hayatta gözüküyordu. Ne olduğunu anlamadığımız bir anda gidiverdiğinde başta annem ve ben olmak üzere derin bir ızdıraba gömülmüştük. Öldüğü gün hastanede yanında kimse yoktu. Beni istediği kitapları getirmem için eve yollamıştı. Annemse babamla hava almak için dışarı çıkmışlardı. Söylediklerine göre aniden kalbi durmuştu ve onu son yolculuğuna uğurlamak için yanında tek bir kişi bile yoktu. Hastaneye geri geldiğimde her şey olup bitmişti. Elimde dedemin en sevdiği kitaplarla kalakalmıştım.

Cenaze evi çok kalabalıktı. Michael'ın çevresinin bu kadar geniş olduğunu tahmin etmezdim. Belki de gözüm ondan başkasını görmediği için çevresindekilere hiç dikkat etmemiştim. Onu öyle çok severdim ki... Herkes oradaydı. Doktorundan iş arkadaşlarına ilk karısından ikinci karısına, yeğenlerinden diğer torunlarına kadar. Onu hastanede son gören kişi olan doktoruna mümkün olduğunca yakın olmaya çalışıyordum. Ondan dedem hakkında  ne kadar çok bilgi alırsam Michael'la o kadar çok zaman geçirecekmişim gibi geliyordum. Ama onu her konuşturmaya çalışmamda benden tuhaf bir şekilde kaçıyordu. Bütün bu insanların burada olmasına anlam veremiyordum ama dedemin de onu seven bu kadar çok insanın olduğunu görmesini isterdim. İnsanların değerinin öldükten sonra anlaşılacağı bir kez daha apaçık ortadaydı. Geniş salonumuzun ortasında büyük kristal avizenin tam altında Michael yatıyordu. Bu işi yapanların nasıl dayanabildiğine şaşırıyordum. Bir ölüyü yıkayıp hazırlayıp giydirerek insan içine çıkması gereken bir "yaşayan"a dönüştürmek... Benim kesinlikle yapabileceğim bir şey değildi. Ona bakamıyordum bile. Birazdan annem konuşma yapacaktı. Mutfağa gidip biraz daha içecek almaya karar vermiştim.

Sesler duyunca kapının önünde durdum. Bunlar bir kadınla erkeğin fısıldaşmalarıydı. Garip olansa iki sesin de tanıdık bana çok tanıdık gelmesiydi. Bu Michael'in yeni genç ve güzel karısıyla babamdı. Gördüklerime inanamıyordum. Birbirlerine hiç de saygın ve yas tutan bir konuşma yapıyormuş gibi gözükmeyen bir biçimde yakınlardı. Hatta fazlasıyla yakın... Midemi bulandıran bu sahneden mümkün olduğunca çabuk uzaklaşmak istiyordum. Bunu dedeme nasıl yapabilmişlerdi. Babamın Michael'ı öz babası kadar çok sevdiğini düşünmüştüm her zaman. Salona geri döndüm. Annem gözyaşlarıyla önceden hazırladığı etkileyici konuşmasını yapıyordu. Nedense bir an bakışlarındaki donukluk ilgimi çekti ancak bu sadece bir saniye sürdü. Benimkilerle buluşan gözleri tekrar deminki yaslı ifadeye bürünmüştü. "Zavallı annem" diye düşündüm içimden. Babamla dedemin genç karısının mutfaktaki halleri geldi gözümün önüne. Babasının ölümü üzerine şimdi de kocası onu aldatıyordu. Hem de kiminle ve kim bilir ne zamandır?

Kuytu bir köşede duran doktoru buldum ve yanına gittim.
"Hüzünlü değil mi? Dedemi ne kadar zamandır tanıyordunuz doktor? Sanırım kontrolleri için de hep size gelirdi."
"Aslında onu çok iyi tanırdım. O sadece hastam değil aynı zamanda arkadaşımdı da."
"Onun nasıl bir anda öldüğünü bana hala açıklamadınız. Ben sadece bazı şeyleri kafamda oturtmaya çalışıyorum."
"Dediğim gibi ani bir komplikasyonla karşılaştık ve maalesef Michael'ın kalbi durdu."
"Bunu defalarca söylediniz ama nedense inanmak gelmiyor içimden."
"Sizin durumunuzda ben olsaydım ben de onun ölümünü kabullenmekte güçlük çekerdim haklısınız."
"Ama..."
Beni daha fazla dinlemeyerek yanımdan uzaklaştı. Bu gizemli tavırlara bir anlam verememiştim ama daha fazla kurcalamamaya karar verdim Sıradaki konuşmacı bendim.

Yavaşça kürsüye çıktım ve yanımda duran açık tabuta bakmamaya özen gösterdim. Michael'ı anlattım. Buradaki insanlara, onu çok yakından tanıyan biri olarak, Michael'ın hiç görmedikleri yüzünü gösterdim.
Konuşmamı bitirmeme yakın koridorda tartışan gölgeleri fark ettim. Gözüm onlardan ayırmayarak konuşmayı bitirdim ve kürsüden inerek hızlı adımlarla koridora yöneldim. O sırada doktor yolumu kesti.
"Affedersiniz. Artık sizin öğrenmeniz gerektiğini düşünüyorum. Bence Michael da bunu isterdi. Birazdan her şey sona erecek. Beni dinlemelisiniz."
Telaşla konuşmaya devam eden doktoru hafifçe ittim. Onunla konuşmaya çalıştığımda benden kaçan adam şimdi neden bahsediyordu böyle?
"Şimdi olmaz daha sonra..."
Tartışan gölgeler kaybolmuştu. Mutfağın önünden geçerken bir iki saat önceki korkunç manzara geldi gözlerimin önüne. Bu konuyu törenden sonra anneme açmak üzere beynimin bir köşesine not ettim ve gölgelerin kim olabileceğini düşünerek ilerlemeye devam ettim. Üst kata bakmaya karar vererek merdivenleri çıkıyordum ki ikinci kattan sesler duyunca kulak kabarttım.
Bu annemin sesiydi. Hararetli bir şekilde bir tür malvarlığından, imza yetkisinden ve mirastan bahsediyordu. Karşı tarafın da sesi yabancı gelmemişti. Sanırım bu dedemin ortağıydı. Annemin anlattıklarına bakılacak olursa dedemin kalp krizi geçirmesi en baştan beri ikisinin işiydi. Yemeğine ilaç katmışlar daha sonra bu işi sürdürmekten vazgeçmişlerdi. Ancak işler yolunda gitmişti ve dedem öldükten sonra genel kuruldaki en üst yetkili makama ortağı gelmiş, mirasının büyük bir kısmı da annemle bana kaldığı için artık birikim ve yetkilerini birleştirebileceklerdi. İnanamıyordum. Babamın ihaneti nedeniyle anneme acırken o çok daha büyük işler peşindeydi. Daha fazla bu rezilliğe katlanamayacaktım. Zavallı Michael'ın ardından ne planlar dönmüştü de haberi olmamıştı. İnsanların birbirine ihanet etmesi için kan bağının hiçbir önemi yoktu. Hepsi midemi bulandırıyordu. Biraz odama çekilmeye ve olanları düşünmeye karar verdim. Keşke Michael hayatta olsaydı.

Odama girip kapıyı ardımdan kapattım. Tam gözlerimi kapatmış yatağa uzanmıştım ki doktor içeri girdi.
"Burada ne arıyorsunuz?!"
"Kusura bakmayın ama size anlatmam gereken bazı şeyler var."
"Kaldırabileceğimi sanmıyorum bugün öğrendiklerimi bilseniz şaşarsınız."
Meraklı mavi gözleriyle içtenlikle bana bakan bu adamda birden dedemi görerek ona sonsuz bir güven duydum ve ferahlama ihtiyacıyla o gün şahit olduğum tüm skandalları doktora anlattım.
Nedense şaşırmamışa benziyordu. Birazdan bana anlatacaklarıyla hem aydınlanacak hem de büyük ir coşkuya kapılacaktım...


Salona indiğimizde tören bitmek üzereydi. Salonun ayrı köşelerinde ihanetin başrol oyuncularını gördüm. Gizli köşelerde sinsice çevirdikleri dolapların anlaşılmayacağından emin bir şekilde rahatlamış görünüyorlardı. Küçük bir zevk pırıltısıyla yanımda duran ve bana sevecenlikle bakan doktora göz attım ve davetlileri uğurlamaya hazırlanan kürsüdeki anneme odaklandım. Birkaç dakika sonra herkese geldikleri için teşekkür ederken, doktorun; Michael'ın tabutunun yanında onu geri getirecek iğneyi yapmakta olduğunu fark etmemişti.

Yüzündeki kendinden emin ifadeye bir kez daha baktım.
"Burada ne yapıyorsunuz doktor?"
Doktor tabutun önünden çekilince derin bir nefesle birlikte dirilen Michael'ı gören davetlilerin çığlıkları eşliğinde bakışlarımı annemden babama kaydırdım. Herkes şok içindeydi. Olayların nasıl bu hale geldiğini kimse anlayamamıştı. Doktorun yardımıyla yavaşça tabutun içinden çıkan Michael annemin irileşmiş gözlerini görmezden gelerek kürsüde onun yerini aldı. Herkes sanki vebalıymış ve hareket ettikçe virüs yayıyormuşçasına bir adım gerilemişti.

"Merhaba sevgili dostlar. Açıkçası bu kadar çok sevenim olduğunu düşünmemiştim. Bana karşı olan son görevinizi yerine getirmeye geldiğiniz için hepinize teşekkürlerimi sunuyorum. Neyse ki sizi bu derin üzüntüden kurtaracağım. Ortada yas tutulacak bir durum yok. Yoksa ne yazık ki mi demeliyim?"
Son cümlede bakışlarını  annem ve babama kaydırdığı gözümden kaçmamıştı. Küçük bir nefesten sonra konuşmaya devam etti.
"Evet gördüğünüz gibi sapasağlam ve canlıyım. Doktor arkadaşımın da yardımıyla size küçük bir oyun hazırladık. Hastalık sürecim doğru olmakla birlikte ölümüm ve doğal olarak cenaze törenim de bir yalandan ibarettti. Tıpkı en başta hastalığıma neden olan kızım ve ortağımın sevgi ve sadakatlerinin yalan olduğu gibi... Bu düzmece ölüm hikayesinin iki nedeni var:
biri sevenlerimin kimler olduğunu öğrenmek, ikincisiyse şüphelendiğim bazı komploların ve ihanetlerin doğruluğunu ispat edebilmekti. Sevgili torunumun da maalesef bunlara şahit olmasıyla şüphelerim doğrulanmış oldu.
Sevgili kızıma; vasiyetnamemi değiştirdiğimi ve bütün malvarlığımın gerçekten öldüğüm zaman torunuma kalacağını bildirmek isterim.
Sevgili ortağıma; ona verdiğim vekalet yetkisini geri çektiğimi ayrıca şirketimizle ilişiğinin tamamen kesileceğinden emin olabileceğini belirtmek istiyorum.
Sevgili damadım; sana gelince en kısa zamanda kızımdan boşanıp bu şehri terk edeceksin yoksa sınır tanımayan faydacılığının karşılığını fazlasıyla kötü bir biçimde alacağını sana temin edebilirim.
Ve sevgili karım; ihanetin sonucunda sana açtığım davayı ve tek bir kuruş bile alamadan yok olman gerektiğini tahmin edersin.
Evet dostlar hepinize geldiğiniz için tekrar teşekkür ediyorum."
Hayret nidaları eşliğinde biten konuşmanın ardından ortalığı derin bir sessizlik kapladı. Michael'ın planının odağındaki dört kişinin kireç gibi olmuş yüzlerine baktığımda dedemin zekasına hayran olmadan edemedim. Ona sımsıkı sarıldım ve kulağına fısıldadım:

"Hayat devam ediyor."






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder