4 Kasım 2012 Pazar

Kuş Gibi Özgür



Özgürlük ne kadar önemli aslında. Yemek içmek kadar, hava kadar lazım. Hatta bazen daha da lazım. Özgürlük olmadan ne yemenin ne de nefes almanın bir anlamı kalıyor. En ufak bir sıkıntıda "kuş gibi özgür olmak" deyimi giriyor devreye. Sorumluluk sahibi olmamak, hiçbir yere bağlanmamak ve tek işin gücün hayatta kalmak olduğu bir yaşam...

En ufak bir sıkıntıda, birkaç dakika kapalı bir mekanda kalıp sıkıldığımızda hemen özgülük çanları çalmaya başlıyor içimizde. Sınırlandırıldığımızı hissediyoruz hemen. Bağlarımızı koparıp uçmak istiyoruz istediğimiz yere özgürce. Zora gelemiyoruz hiç. Daralıyoruz, sıkışıyoruz, ezilip büzüşüyoruz sanki bir kutunun içinde. Sınırlarımızı zorluyoruz, isyan ediyoruz, çabalıyoruz özgürlüğümüzü elde edebilmek için. Bazen de sadece susup bekliyoruz. Kabul ediyoruz bize çizilen sınır çerçeveyi. Ya da hiçbir zaman kabul etmiyoruz aslında da, kabul etmiş gibi davranıyoruz. Doğru zamanı bekleyerek sabretmeye çalışıyoruz.

Kuşlar gibi özgür olmak, istediğin yere uçabilmek...

O kadar da özgür müdür kuşlar? Onlar da bağımlı değil midir birilerine ya da bir şeylere? Hiç mi yükleri yoktur sırtlarında taşımaları gereken, hiç mi kurallar tanımazlar uymaları gereken? Mutlular mıdır onlara özendiğimiz kadar? Biliyorlar mıdır sahip oldukları nimetin değerini?

Hep bağlarını koparıp istediği gibi hareket etmek ister insan. Düşünen, konuşan, hareket edebilen bir varlık olarak; kendi beynini kendisi kullanmak, kendi eylemlerini kendisi yönetmek ister. İstediği zaman çekip gitmek, hesap vermemek ister. Ben henüz "Bir şeye bağlanıp ömür boyu onun boyunduruğunda hareketlerim kısıtlı bir şekilde yaşamak istiyorum." diyenini duymadım. Duyduysam da kulaklarımı tıkamışımdır çünkü çok anlamsız geliyor bana böyle bir istek. Belki de kendimi bir kuş kadar özgür hissetmediğimdendir. Ne de olsa insan hep elinde olmayanı, bilmediği tatmadığını ister. Elimde olmayan her şey gibi "kuşların sahip olduğu gibi sonsuz bir özgürlüğe" de açım ben.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder