5 Aralık 2012 Çarşamba

Soygun



Kardeşim hayatı boyunca hep başını belaya soktu. Onun arkasını toplamak da ağabeyi olarak hep bana düştü. Bu durumdan bir kere bile şikayet ettiğimi hatırlamıyorum. Sanki ben bu amaç için doğmuştum ve bu benim görevimdi. O yüzden benimsediğim bu kutsal görevden hiçbir zaman yakınmadım. Kardeşimin sorumsuzluklarını da hiç yargılamadan, sıkıntı büyümeden halletmeye çalıştım.

Kardeşimi kurtarma operasyonlarının en kapsamlısını yapmaya karar verdiğim o gün başka çaremiz olmadığını biliyordum. Kerem'in başı bir şekilde tefecilerle belaya girmişti. Sonunu düşünmeden giriştiği işlerde bataklığa sürüklenip sonunda da her zamanki gibi içinden çıkılmaz hale geldiğinde benden yardım istemişti. İşin boyutu ciddi bir hal almıştı. Öyle ki salonda yayılmış televizyon izlediğimiz bir gün kapıyı kırarak içeri giren eli silahlı adamları görmemizle afallamıştık. Belli etmesem de hayatımda hiç o günkü kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Her zaman küçük kardeşini koruyup kollayan korkusuz kahraman rolüne bürünmek, olmadığın biri gibi davranmak zorunda kalmak ne kadar yorucu kimse tahmin edemez.

Bizim her zorda kaldığımızda kucaklarına koşacağımız anne babamız olmamıştı Kerem'le. Belki de bu yüzden bu gereksiz kahramanlık rolüne bürünmek zorunda kalmıştım. Çocukluğumdan beri başımın çaresine bakmayı öğrenmiş, sırtını her durumda bana yaslayan Kerem'e de boş yere öğretmeye çalışmıştım. Annemle babamın genç yaştaki talihsiz ölümünden sonra acımasız ve pervasız amcamızın ve dırdırcı titizlik hastası karısının yanından, hayret verici bir şekilde benim kararımla kaçmıştık. Bize vebalı gibi davranan ve köpeklerinden daha az değer veren bu itici çiftten kurtulmamızla kolaylaşacağını sandığımız hayatımız daha da zorlaşmıştı. Ben kendimden altı yaş küçük kardeşime bakabilmek için neredeyse çocuk yaşımda çalışmaya başlamış itilip kakılarak yediğim azarları hiç bir zaman sindiremesem de Kerem'e sezdirmemek için içimde bastırmıştım. Tüm bu çabaların sonucunda da; hakkını aramaktan korkmayan, her türlü maceraya korkmadan sonunu düşünmeden atlayan Kerem'in, onun gözünde kahraman ama gerçekte sümsük, her şeyi içine atıp sesini çıkarmayan, temkinli ve yaşlı bir adam kafasıyla düşünen sıkıcı ağabeyi olmuştum.

Kendimi bildim bileli kardeşimi her türlü beladan kurtarmıştım ancak daha önce bu seferki kadar büyüğüne toslamamıştık. Tek göz döküntü evimizde kendimize zar zor yeterken kardeşimin borcunu ödemek imkansızdı. Tüm gururumu hiçe sayıp zamanında kaçtığımız amcamdan da yardım istemiştim ancak bana dilenci muamelesi yaparak kovmaktan beter etmişti. Bu hayatta başka yardım isteyecek kimsemiz olmadığından ve bankadan da kredi alamayacağımızı bildiğimizden soygun yapmaya karar verdik. Her şeyi ben planlayacaktım. Benim gibi sağlamcı bir beynin ürünü olan bir plan asla bozguna uğramazdı. Kardeşimi bu beladan da kurtaracaktım. Paranın üstüyle de kendimize yepyeni bir hayat kurabilirdik belki ama yine de fazla hayalperestliğe gerek yoktu. Dereyi görmeden paçaları sıvamamalıydık. Kerem biraz korkmuş olsa da o da başka çaremiz olmadığını biliyordu. Planım kafasına yattıktan sonra da her zamanki maceracı ruhuyla bu işe kalkışmaya razı oldu. Ya soygun yapacaktık ya da ölecektik ve ben kendimi bir çöplükte bulmak değil, yaşamak istiyordum.

Günlerce soygunu nasıl yapacağımızı hangi semtte olacağını düşünüp durduk. Bize yardımcı olacak bir tanıdığın olması da şarttı. Kerem'in böyle bağlantıları olduğundan emindim. Başını bu kadar sık belaya sokan bir insan için normal bir durumdu. En sonunda köhne semtlerden birinde bulunan sokağın başındaki bankayı soymaya karar verdik. Kerem'in orada çalışan bir tanıdığı vardı ve bize yardımcı olmayı kabul etmişti. Kerem'e olan borcunu ödemek istiyordu. Benim küçük kardeşim detayları bana anlatılmayan bir şekilde onun hayatını kurtarmıştı. Ailemizdeki tek kahraman ben değildim anlaşılan. Çocuğun yapacağı şey bir şekilde kamera odasına girip kameraları bozmak ve alarmı etkisiz hale getirmekti. Bizim yapacağımız şeyse iki adet maskeyle silah bulmaktı. Sonuçta böyle şeylere Amerikan filmlerinden aşinaydık. Çok kolay olmayacağı belliydi ama çok da zor olamazdı. Kerem elinde siyah bir kumaşa sarılmış iki silahla geldiğinde de çok sorgulamadan ve nereden bulduğunu düşünmemeye çalışarak çekmeceye kilitledim. Bir işe kalkışmıştık ve yarıda bırakamazdık.

Evimizi basan silahlı adamların bize verdiği sürenin sonuna yaklaşmıştık. Bu sürenin bitmesinden 2 gün önce soygunu yapacaktık ve sonunda o gün gelmişti. Yanımıza büyükçe bir çanta aldık silahları iç cebimize soktuk ve yola çıktık. Heyecandan ellerim titriyor, ayaklarım birbirine dolaşıyordu. Yan gözle kardeşime baktığımda onun da benimle aynı durumda olduğunu fark ettim. O anda sakinleştirici ağabey bakışımı atamayacak kadar stresliydim. Zaten bu sefer bana o bakışı atan kardeşim oldu.

Bankaya geldiğimizde maskelerimizi yüzümüze geçirdik. Kalın kumaş parçasının arkasından zar zor nefes alıyordum. Alnımdan ter damlalarının aktığını hissettim. Kerem anlaştığımız gibi bankada çalışan işbirlikçimize haber vermek için köşedeki telefon kulübesine gitti. Geri geldiğinde biraz daha sakinleşmiştim. Derin bir nefes aldık ve silahlarımızı çıkarıp bankaya adım attık.

Kerem kapının önünde duruyordu. Bense ne olduğunu henüz kavrayamamış insanlara silahımı doğrultmuş avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Herkesin olduğu yerde kalmasını kaçmaya çalışan olursa hiç çekinmeden vuracağımı söylüyor, veznedarlardan ise beni kasaya götürmelerini istiyordum. Bunların hepsi asla yapamayacağım şeylerdi. Neyse ki buradaki zavallı insanlar bunu bilmiyorlardı. Sümsük, sağlamcı, sıkıcı, hayatında tek yaptığı şey susup başı beladan kurtulmayan kardeşini itaatkar bir şekilde koruyan bir zavallıdan korktuklarını bilmiyorlardı. Görevlilerden biri ürkekçe yanıma yaklaştı ve beni kasaya götüreceğini söyledi. Kerem'e bir bakış attım başıyla beni onayladı. Ufak tefek adamın arkasından kasaya doğru ilerledik. Ben paraları toplarken Kerem'in bağırdığını duyuyordum. Herhalde insanların kıpırdamasını önlemeye çalışıyordu. İşimi çabuk yapıp kardeşimin yanına dönmeliydim.

Gittiğimde gördüğüm manzaraya anlam veremedim. Kulakları sağır edici bir alarm sesi duyuluyordu ve Kerem kapının dışında bekliyordu. O sırada biri arkamdan saldırarak hışımla maskemi çıkardı. Arkamı dönüp kim olduğuna bakmak istedim ama onun da yüzünde maske vardı. Şaşkınlığımdan faydalanarak elimdeki para dolu çantaya kaptı ve kapıdan dışarı fırladı. Ona doğru bir hamle yapmamla bacağımda acı bir yanma hissettim. Beni vurmuştu. Yere yığılırken Kerem'in sesini duydum.
"Özür dilerim. Böyle olsun istememiştim özür dilerim. Polislere benim adımı verme başım büyük belaya girer.Özür dilerim."

O anda bunun baştan beri planlı bir soygun olduğunu anladım. Hayal kırıklığımın boyutlarını tarif etmeme imkan yoktu. Ben kardeşimin başını beladan kurtardığımı sanırken, o suçu benim üstüme yıkarak kaçma planları yapıyordu demek. Alarm sesleri kulaklarımda tekrar çınladı. Sahte işbirlikçimiz aslında sadece Kerem'in yardakçısıydı ve kameralarla alarmı kapatmamıştı. Hatta maskemi çıkarması da bu yüzden olmalıydı. Artık düşünecek gücüm kalmamıştı. İnsanları çığlıklarının arasına bir de polis sirenleri eklenince kendimi bıraktım. Derin bir uykuya dalar gibi bayıldım. Bundan sonrasının hiç bir önemi yoktu nasıl olsa. Ömrüm boyunca kolladığım kardeşim arkamdan en büyük oyunu çevirmişti.

Gözümü açtığımda hastanedeydim. Yattığım yatağın kenarına kolumun kelepçelendiğini fark ettim. Başucumdaysa bir polis bekliyordu. Kendime geldiğimi görür görmez beni soru yağmuruna tuttu. Sesini duyuyor, sinirli bakışlarını görüyor ama ne dediğini anlamlandıramıyordum. Sanki kendi hayatımı başkasının gözünden bir filmmiş gibi izliyordum. Gerisi o kadar bulanıktı ki... Tıpkı kardeşimle aramda var olduğunu sandığım sahte ilişki kadar, hatırlamaya değmeyecek kadar bulanık ve buğulu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder